İkisi arasında o kadar büyük farklar var ki. Biri durgunluğu, diğeri dinamikliği belirtiyor. "Oldum." dediğinde bitiyorsun. "Oluyorum." dediğinde durmadan deviniyorsun, değişiyorsun, hareket ediyorsun.
"Anarşist oldum." demek anarşizmin doğasına ters. Kendine anarşist diyen bir sürü kaybolmuş ruh tanıdım. Anarşist olmak mutlu son oluyor. Halbuki anarşizm mutlu başlangıç olmalı. Anarşist olana kadar bir sürü iş yapan, bir sürü kitap okuyan, projeler geliştiren, dinamikliğini en üst seviyelere durmadan taşıyanlar "Anarşist oldum." dediklerinde bitiyorlar. Kendilerini geliştirmeye ihtiyaç duymuyorlar. Halbuki anarşizm duramaz. Düşünceye sonsuz ufuklar açar. Eğer hayal gücü genişse bir insanın, kalıplara oturtma arzusu gütmüyorsa düşüncelerini; onun için anarşizm dışındaki her hangi bir düşünce akımı güdük kalır, onu budar, onu hapseder. Lakin "Anarşizm iyidir, anarşistler iğrençtir." sözünü haklı çıkarır her olay. Anarşist diye nitelendirilen insanlar "Anarşist oldum." demektedir çünkü.
"Ateist oldum." demek başlı başına bir gaf. "Ateist oluyorum." demek mesela; doğrusu budur. Yoksa "Muhammed sara hastası, İsa da orospu çocuğu." düşüncesinden bir adım öteye geçemezsin. Böyle bir sürü insan tanıdım. Sonradan seve seve seccadede takla atmaya başladılar. Mevcut dinlerin argümanlarını kolaylıkla boşa çıkarabilirsin. Ama ateist olmak için bu yeterli midir? Tanrının kesin olarak yok olduğunu söyleyemezsin mesela. Ama "Ben Tanrıyım." diyebilirsin. Dindar insanlara neden karşı çıktığımızı unutmamak lazım. Büyük patlamadan önce ne vardı? Ondan önce ne vardı? Bu gidişatın sonuna Tanrı'yı koyduğunda bir belirsizlik kalmaz. Yaratıcılığını kaybedersin. Evrenin dinamiği içerisinde hepimiz birer tanrıyız. Belirleyiciyiz. Kaos kuramından yola çıkarsak düşüncenin ileri kılcallarında müthiş bir yaratıcılığa ulaşabiliriz. Bir kanat çırpma ile Afrika'da bir fırtına başlatabiliriz. Ama belirsizlikten korktuğumuz anda, belirsizliklerin sonuna bir İLK'i koyduğumuz anda tüm yaratıcılığımızı kaybediyorz işte. Hareketlerimizi, düşüncelerimizi kısıtlıyoruz. "Ateist oldum." demenin de bundan bir farkı yok. Bu sefer de bir SON koyuyorsun. Bitiyorsun. Yaratıcılığını kaybediyorsun. Geldiğin son noktada Newton fiziğinin salak, can sıkıcı dualizmi içerisinde yok oluyorsun. Hiç oluyorsun.
Evren içerisinde, denizde bir katre olamayacak kadar küçüğüz, önemsiziz. Lakin evrene yön verebilecek kadar da büyüğüz önemliyiz. Hem bu kadar mütevazı, hem bu kadar büyük..
Belirsizlikler ile bezeli bir hayat ne kadar zevklidir. Dinamikler içinde salt bir aktör olmaktansa kendi dinamiklerini yaratan insanın zevki yegane büyüklük değil de nedir? Bu mesele salt yukarıdaki iki örnekte değil, hayatın her alanında böyledir. "Oldum." dediğinde kendine ve evrene bir son koyarsın. O "Son." kendi "İlk."ini yaratır ve yok olursun. İnsanın yegane büyüklüğü belirsizliklerden korkmadan üstlerine yürümektir. Yaratmaktır, belirlemektir.
Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta: İnsan belirleyicilik konusunda diğerlerinden daha üstün değildir. Bir bit, bir pire, bir köpek, bir kelebek, bir fil, bir o, bir bu, bir şu ve hepsi yaratıcılık seviyesinde bize denktir. Ama işte insan "Oldum." deyip de kendini sonlandırdığında diğerlerinden daha aşağı düşüyor.
Muallime hanımlar ve muallime efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.
Mustafa Kemal Atatürk
---
Muallime hanımlar ve muallime efendiler, bu iğfal yuvası altında hepinizi bir arada görmekten iğreniyorum.
Devletin, gençleri rahatça öğütebilmek için iki orduya ihtiyacı vardır. Biri kardeşi kardeşe kırdıran generaller ordusu, diğeri gençlerin beynine tecavüz eden iğfal ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetsizdir, aşağılıktır.
Faket bu iki ordudan hangisi daha değersizdir, hangisi diğerinden daha aşağılıktır? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de mematidir.
Yalnız siz iğfal ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun pislik ve aşağılığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.
Friedrich Camus
---
İki cümlede uzlaşıyoruz. Büyük başarı vallahi.
Abdullah Gül'müyoruz, Bugüne Lanet Ediyoruz!
Onlar ceplerini doldursun, bize nükleer ölüm!
Başladı, bütün köşe başlarını tutmuş AKP’nin nükleer saldırısı! Artık nükleer rantı kimin olacak diye bir kavga yok; hayat üzerine oynanan bu kumarda kazanacaklar ve yedi ceddiyle kaybedecekler belli! AKP’li ölüsevici gerontokratlar ve gaspçı katiller ceplerini doldururken, bütün insanlar ve canlılar mezarlıkları, en iyi ihtimalle hastaneleri dolduracak! Gençleri tabutta seven, polisi infazlara azmettiren, altın gelecek yerden Kaz dağlarını esirgemeyen, enerji krizi yalanlarıyla ölüm santrallerini pazarlayan “Ben halkımın ölüsünden, dirisinden, katilinden, katledilmişinden para kazanırım” diyen 301’ci AKP, Gül’ünü cumhurbaşkanı yaptıktan sonra nihayet Al Gül’üm Ver Gül’üm kumpanyası sahnede! Çankaya’nın dikenli Gül’ü, nükleer ölüm yasasını onayladı; gelsin şimdi nükleer ölümle ceplerini dolduracak gaspçı katiller meydane! Nasıl olsa, olan gerontokrat gaspçılara değil, daha doğmamış olanlara olacak! Ama hala utanmadan konuşuyor, koşuşturuyorlar! Çok aceleleri olduğu anlaşılıyor; emir büyük yerden olmalı! Sokaklar linç makamındayken, “operasyon” olacak mı olmayacak diye fallar açılırken bir de baktık ki daha beter bir katliam Gül’lerle süslenmiş!
Havasına, suyuna, taşına, toprağına siyanürün karıştığı, yaklaşık 50 milyon insanın betonarme mezarlıklarda deprem beklediği, topraklarından zehirli varillerin çıktığı, gençlerin linç müsabakaları, kullan-at katil olarak istihdam edildiği, dağlarda birbirini öldürdüğü, gerontokratların genç tabutlarına basıp esip savurduğu bu topraklarda patlatacakları son büyük bomba nükleer bomba mı olacak? Hayır! Yasalı, ruhsatlı saldırılarına izin vermeyeceğiz! Nükleer bombalarını burnumuzun dibine yerleştiremeyecekler, havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirletemeyecekler, cinnet vatanı bir de nükleer atık çöplüğüne çeviremeyecekler! Nükleer katliamın kurdelesini kesemeyecekler! Son Gül’en Hilmi değil, yaşasın hayat diyenler olacak!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder