Delilik Ve Ölüm Sınırında
Kafamdan öyle şeyler geçiyor ki, toparlamakta zorlanıyorum, bütün imgeler birbirine çarpıyor, bazıları yok oluyor yenileri oluşuyor, bazılarını kovmak istiyorum, uzaklaşıyorlar sanki sonra bir bakıyorum daha da güçlenip gelmişler. Beynimde çınlıyorlar, öyle rahatsız ediyor ki bu ses beni kafamı duvarlara vurmak istiyorum. Denemedim sanmayın sakın, ama yararı olmadı, aksine ertesi sabah şişmiş yüzümle insanların karşına çıktığımda soran gözler gece yaşadığım krizi anımsattı bana, daha da rahatsız oldum. Hem güzel yüzüm de perişan oldu üstelik. Deliliğin sınırına geldim ben, ara sıra diğer tarafa bir adım atıyorum, bir gün oradan çıkamayacağım biliyorum, çok korkuyorum, siz bilemezsiniz ne beter bir şey olduğunu kendinle muhatap olmanın. Düşünün ki bir dostunuzla muhabbettesiniz, konu sizi sarmadı mı, kestirip atarsınız, köşeye sıkıştınız mı bir yalan uyduruverirsiniz, hiç olmadı kalkar gidersiniz, oysa benim gibi kendinizle konuşuyorsanız yoktur böyle lüksleriniz. Kendiniz size karşı çok acımasızdır sonra, tüm zaaflarınızı, tüm kırılgan noktalarınızı bilir, kullanmaktan da tereddüt etmez.
Ben korkarım kendi kendime kalmaktan, işte bu yüzden bir yığın sevgili, bir yığın dost görünümlü akrep beslerim, doldurmaya çalışırım her boş anımı, hep sorumluluklar yüklenir hedefler belirlerim. Ciddi işlerden sıkıldım mı alkol veya cigara koşar imdadıma, hiç olmadı mı fahişeler gibi sevişirim, ama yine de yastığa kafamı koydum mu kendim gelir yine. Beynimde garip sesler çıkarır, delirtir beni. Çevrem ise özenir durur bana, meziyetlerimi öve öve bitiremezler, kıskanç gözlerindeki nefreti görürüm, nasıl bir enerjiye sahip olduğuma şaşırırlar, oysa bilmezler nasıl bir çaresizlik içindeyim, can havliyle saldırmaktayım her şeye. Çevremde dönüp duran şık giyinmiş zarif erkekler ise beslediğim akreplerden bile beterdir, tüm o iltifatları ederlerken düşündükleri tek şey akşam yaşayacakları tatmindir, bana sağ elleri gibi davranırken bunu anlamadığımı zannettikleri için çok zeki hissederler kendilerini, genelde eğlenirim onlarla.
Önceleri kabullenmek istememiştim, çok da suçlamıyorum kendimi, kim ister ki kabul etmeyi? İnanın doktor yardımına da baş vurdum ancak pek başarılı olamadılar, ilaçlar verdiler bana, beynimi uyuşturdular (yine de susmadı ya) doğru yöntem bu değildi, hem ben kendimi esrar ve alkolle uyuşturabiliyordum zaten, ben de kendi kendim doktoru olmaya karar verdim. Kabul etmek gerek ki pek başarılı bir doktor değilmişim, tedavi edemedim kendimi, belki de şartlar müsaade etmedi bilmiyorum, çünkü ne zaman bir sebep bulsam delirmemek için, parçalanıp yok oldu ellerimde, yok yaşamın bir anlamı, yani belki de vardır ben bulamıyorumdur, tüm bu ötekiler bu kokuşmuşluğa neden katlansın ki yoksa. Ben beceremedim öteki olmayı, bu yüzden her gece savaşıyorum kendimle ve bir türlü yenişemiyoruz, ve artık benlerin sayısı o kadar çok ki hangi ben ne düşünüyor ve ne kadar haklı bilemiyorum, birisiyle tartışırsanız diğerlerine sorup kimin haklı olduğu konusunda fikir edinirsiniz ama ben birisine sorsam her bir ben başka karar veriyor. Çok yoruldum tüm benlerimi bir arada tutmaya çalışmaktan, kaç kişiliğim var bilmiyorum, oysa önceleri oldukça basitti, yalnızca ben ve kendim vardım, onlara birer de isim vermiştim, bir tanesi son derece kırılgan, iyi niyetli, sevgi doluydu; var oluşunun amacı yardım etmek, mutlu etmekti. Ona Destina adını vermiştim, diğeri ise artık kırılmak istemiyordu. Aldığı yaralar yüzünden nefretle doluydu, intikam istiyordu. Kin doluydu, istediği gibi yaşıyordu o, Destina’nın hastalıklı iyiliğinden nefret ediyordu. Ona da Şiva adını vermişti Destina, çünkü Destina’ya göre Şiva onun yarattığı her güzelliği yok ediyordu. Daha sonraları fark ettim ki, Destina’yı ve Şiva’yı yargılayan başka bir ben daha oluşmuştu, işte böyle çoğalmaya başladı benlerim. O kadar çoklar ki şimdi Destina ve Şiva’yı bulamıyorum içlerinde.
Gücüm tükeniyor hissediyorum, ya en güçlü ben diğer benlerimi yenecek ve ben rahat uyuyacağım, ya da tüm benlerim ayrı zamanlarda sahip olacak bedenime ki bu ihtimal sanırım delirmem demek oluyor, sanırım diyorum çünkü tüm benlerim aynı fikir de olmayabilir bilemiyorum. En azından çok beklemek zorunda kalmayacağım sonucu öğrenmek için. Zamanım azalıyor, krizlerim ise artıyor. Ah o sesler!... Sızmak için, acımı dindirmek için ne kadar çabalıyorum bilseniz, bazen çok uzun zaman geçiyor uyuyana kadar ya da o kadar çok şey düşünüyorum ki daha doğrusu düşünüyoruz ki, zaman ağır ilerliyor. Yaşamak istiyorum ben, yine tek bir ben olmak istiyorum, ya birleşmeli bütün benlerim ya da ölmeli diğerleri, ama pek mümkün değil bu ihtimal çünkü tüm o kişilikler aynı zamanda da benler. Ben ise ölme konusunda beceriksizimdir, tam bir girişimciydim intihar alanında, ama teşebbüs aşamasında kaldı hep, bileklerimi kesmiştim ilk seferinde. Kurtulma ihtimaliniz oldukça yüksektir zaten ilk seferinde tam olarak istemez insan ölmeyi. Damarımı bile kesememiştim, tabi çocuk sayılırdım o zamanlar. Annemle babamın boşanması başıma gelebilecek en kötü şeymiş gibi geliyordu, bir keresinde ise ilaç denemesi yaptım, annem çok uyanık kadındı, fark etmiş hemen, midemi yıkadılar ama en son denemem tam bir fiyaskoydu, dördüncü kattan atlamayı denemiştim, atlayamamıştım tam geri dönecekken düştüm. Az daha sakat kalacaktım. Listem uzundur aslında ama bu bahsi uzatmak istemiyorum.
Konu git gide dağılıyor farkındayım, her ben apayrı bir şey anlatmak istiyor çünkü. Aslında bir konu da yok ortada, bir ana fikri yok bu öykünün(Öykü mü bu, bunda da hem fikir değil benlerim.) Yazılış amacı da yok. Asla tamamlayamayacağım,özür dilerim, tamamlayamayacağız biliyorum. Sadece benlerimden bir kaçı yazmak istedi o kadar, yani okumak vakit kaybıydı sizin için, bunu en başında söylemeliydim sizlere biliyorum, ama bu da benlerimden birinin kazığı olsun size, ben hayatımı kaybediyorum siz vaktinizi kaybetmişsiniz çok mu? İşte yine sesler geliyor beynimin içinden, fısıltıyla başlayıp dayanılmaz bir volüme gelen korkunç sesler… Belki yine krize gireceğim, belki bu son olacak bilmiyorum zaten kimin umurunda ki, sesler yükseliyor git gide, hastalıklı düşünce katarları uzayıp gidiyor beynimde. Ellerim titriyor, sanırım devam edemeyeceğim, zaten yazmak isteyen benlerimin de tüm hevesi kaçtı. Belki bu son savaşım, evet hissediyorum, öyle olmalı Promete gibi her sabah aynı azap bu, dayanılmıyor. Yazamıyorum artık, yok olmaya karar verdim ben, zaten her an yok olmaktayım bu kokuşmuşluk içinde. Bu konuşan hangi bendi? Tüm benler birbirine karışıyor, nefes alamıyorum sanki. Neden böyle güçsüzüm bilmiyorum, ben bu evrim oyununda kaybettim sanırım nedeni yok, insan kazanmak için oynar oysa. Ben de tüm kaybedenler gibi kazananlara saldırarak ayrılıyorum aranızdan ve size bu kokuşmuşlukta iyi çürümeler diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder